23 Ekim 2018 Salı

Kazuo Ishiguro / Beni Asla Bırakma




“Neden kaçmıyorsunuz? Nedir bu kabullenmişlik ve var olanı değiştirmeye çabalamaktan kaçmak ve olduğu gibi kabullenmek, haydi kaçın, en azından deneyin…”

6 Eylül 2018 Perşembe

Asa Lind / Kumkurdu

'Hepimiz evrenin bir parçasıyız.'

...
Şimdi anlıyorum, dedi. Mor leke tehlikeli bir şey yaptıktan sonra alınan bir çeşit madalya, öyle değil mi? 
...
Gerçekte hiçbir şey son bulmaz,dedi  Kumkurdu.
Hiç de bile! dedi Zackarina. Elbette bulur.
Şekerlemeyi yuttu, ağzını kocaman açarak Kumkurdu’na gösterdi. ‘Boş!
 Şeker... Her zaman biter,dedi Zackarina.
Ama yok olmaz,dedi Kumkurdu. Yalnızca midene iner ve orada başka bir şey olur.

27 Ağustos 2018 Pazartesi

Mİm / Kokteyl




                    Sevgili birpembesever 'in yeni mimi. İşte benim cevaplarım. :)

1.Okuduğun en güzel kitap hangisi? 

 Ray Bradbury  Fahrenheit 451 ve Halid Huseyni Uçurtma Avcısı. İkiside farklı açılardan beni çok etkilemiştir.

2. Gelmiş geçmiş en duygu yüklü şarkı hangisidir?

Eskilerden  Exo Dont Go ,Yenilerden CBX Cry ve  Exo Cosmic Railway

3. Etkisinden çıkamadığın defalarca izlediğin bir film var mı?

Etkisinden çıkamamak değil ama çok sevdiğimden defalarca izlediğim filmler var. 
Spider Man ,Komşum Totoro ve Buz Devri (Tüm seri ) Hala da gece gündüz ne zaman denk gelsem izlerim.

4. Bir renk olsan hangi renk olurdun?

Uçlarda yaşadığım için siyah ya da beyaz.

5. Karşı cinste aradığın en önemli 3 özellik?

Sadakat,Saygı ,Biraz da çılgınlık.

6. En beğendiğin yabancı dizi hangisi?

   Love Rain (Kore Yapımı)

7. Gelmiş geçmiş en iyi Türk dizi hangisi?

Uzun zamandır Türk dizisi izlemiyorum ama eskileri düşünürsem   Baba Candır  güzeldi.

8. Bir yerden yüklü bir miktar para kazansan o parayı ne yaparsın?

Sevdiğim herkesin tüm maddi ihtiyaçlarını karşılardım.Daha sonra kalanıyla da dünyada görmek istediğim her yeri gezerdim.

9. Aşk her şeyi affeder mi?

Her şeyi değil.

10. Evde yangın çıktı ve hemen çıkman gerekiyor. Kendinle birlikte neyi çıkartırsın?

Aile üyelerimi.Eşya olarak da telefonumu.

11. Şimdiye kadar yaptığın en büyük çılgınlık nedir?

Aşık olmak.

12. En garip alışkanlığın nedir?

Garip bir alışkanlığım olduğunu düşünmüyorum J




7 Ağustos 2018 Salı

Antalya / Sera'ya Gittim

 Uzun zamandır toprağa dokunmayan ellerim sonunda toprakla kavuştular.Hem de çok güzel bir tecrübe eşliğinde. J

  Hayatımda ilk defa bir seraya girdim.Ellerimle domates topladım.Taze domates kokusu mükemmel bir şey. Domatesleri yerken; sadece topladığım domatesleri yemek bile bu kadar keyifliyse, yetiştirme serüvenine de şahit olsam nasıl keyif alırdım diye düşünmeden edemedim. 
  Ayrıca oradaki teyzelerden nasıl uğraştırıcı bir serüven olduğunu da öğrenmiş oldum. Çok fazla emek isteyen bir serüven.Bebek büyütür gibi her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek gerekiyor. İlaçlamasından sulamasına  kadar çok zahmetli.Ama  insan, birer birer meyve verdiklerini görünce  de emeğime değdi diye düşünüyor.

6 Ağustos 2018 Pazartesi

Antalya / Kaputaş Plajı



Antalya'nın muhteşem  koylarından  biri; Kaş ile Kalkan arasındaki sahil yolu üzerinde bulunan kanyon ağzı plajı. Kaputaş Plajı’nı eşsiz kılan özelliği ise kendisiyle aynı adı taşıyan ve sarp kayalıklarla çevrili olarak koyda kalmasıymış. 



  Bu eşşiz turkuaz rengi ise  kanyon ağzı denilen yer altından akan suyun, deniz kıyısındaki  kumlar arasından süzülmesi sonucunda oluşuyormuş.  


 Plaja upuzun (187 basamak olduğunu söylediler.) merdivenleri inerek ulaşıyorsunuz.Bizim kısıtlı vaktimiz olduğundan  denize sadece uzaktan hayran kaldık. Girme fırsatımız olmadı.


                       Ama göz kamaştıran bu maviye sadece bakmak bile yetti diyebilirim.

5 Ağustos 2018 Pazar

Antalya/ Kaş

                                                         Merhabalar 🤗
 Antalya’ya yolumun düşme sebebi çocukluk arkadaşımın düğünüydü.Çok güzel bir düğün oldu.Prensesler gibiydi arkadaşım. 💕
   Düğün telaşesini atlattıktan sonra, hep beraber Kaş'a doğru koyulduk yollara.🚘Enişte bey Kalkan’ın yerlisi olduğu için bizim konaklama, ulaşım ve yol rehberi gibi ihtiyaçlarımız uğraşsız bir şekilde halloldu.O yüzden bu konularda sizlere bir bilgi aktarımı yapamam. Ancak, sizlerle bu seyahatim boyunca kadrajıma takılan güzellikleri paylaşabilirim.📸😊


1 Ağustos 2018 Çarşamba

Susan Ee / Meleğin Düşüşü

                                             
                                                    *Orijinal kapak tasarımı
  
Meleklerinin yeryüzüne inip hüküm sürmelerini konu alan bir distopya. Melek Gabriel'in insanlar tarafından  öldürülmesiyle ,meleklerin saldırıları  sonucu dünya da kıyamet kopuyor.  Her yer yakılıp yıkılmış yiyeceğin  çok az olduğu , yolsuzluğun,kötülüğün  her yere yayılmış olduğu  bir dünya tasvir ediliyor. Böyle bir dünyada 17 yaşındaki Penryn annesi ve ve kız kardeşiyle hayatta kalmaya çalışıyor. Günün birinde esas kızımız Penryn,kız kardeşi Paige ve annesi ile sokakta meleklerin çatışmasına şahit oluyorlar. Çatışmada içlerinden birisinin kanatları kesiliyor.Bu sırada, tekerlekli sandalye kullanan kız kardeşi de ortadan kayboluyor.Kardeşi için çok endişelenen Penryn ,onu bulmak için her şeyi göze alıyor.Öyle ki kanatlarını kestikleri, bayılmış haldeki melek Raffe’yi rehin alıyor.Raffe de kendisine yapılanların intikamını almak istiyor. O, kanatlarını ve gücünü yeniden kazanmayı amaçlarken, Penryn de kız kardeşini bulmayı hedefliyor. Birlikte kuş yuvası adı verilen meleklerin yaşadığı yere doğru yola çıkıyorlar.Bu yolda ilerlemek için iş birliği yapmaya karar veriyorlar ve ilişkileri zamanla daha da derinleşiyor.

31 Temmuz 2018 Salı

Jessıca Shırvıngton Parazit / Panzehir


PARAZİT


 Mercer adındaki bir  şirket tarafından üretilen M-Bant bileklikleriyle, insanların sosyal ilişkilerinin, aşk hayatlarının, hatta sağlıklarıyla ilgili her konunun kontrol altına alındığı bir distopya anlatılıyor.
Bu M-bantlar sizin insanlarla olan uyumunuzu derecelendiriyor ve sizi eşleştiriyor.Kullanımıyla ilgili çeşitli kuralları olan bu M-bant’ı 18 yaşına gelen herkes takmak zorunda. Her ay en az 4 kişiyle değerlendirme yapıp kaydetmek zorundalar. Eğer bir ay içinde  3’den  fazla kişiyle negatif değerlendirme  alırlarsa bu onun Neg olduğunu gösteriyor.Bu kişileri rehabilitasyon merkezi adını verdikleri bir yere gönderiyorlar.Ancak bu rehabilitasyondan geri dönebilen  kimse olmuyor.Ne durumda olduklarını da bilemiyorlar.

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Mİm / İnsan Ne İle Yaşar ?




Yine ,sevgili Birpembesever 'in başlattığı bir mim ile geldim. İnsan ne ile yaşar?
  Bende Tuğçe gibi, öncelikle sevgi olmadan yaşayamayacağımızı düşünüyorum.Hem sevebilmek hem de sevilmek.Hayatı anlamlı kılan  nokta bu bence. Değer verdiği hiçbir şey olmayan bir kişi düşünün. Kalbinde,sevgi kırıntısı bile bulunmayan insanlar için hayat ne kadar anlamsızdır!
  
  Diğer önemli kısım ise bence hayallerimiz. Hayalleri olmalı bir insanın .İster hemen ulaşabilelim, ister engebeli yollar sonunda ulaşabilelim.
 Bence hayalleri olmayan bir insanın bedeni sadece biyolojik döngüye ayak uydurur.Her gün uyumak yemek içmek gibi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra derin bir boşluğa sürüklenir.Uyandığına değecek bir amacı,veya onu uyanmaya itecek bir sebebi kalmamış olur.Oysa hayallerin uğruna çaba sarf ettiğin bir gün,ne kadar yorucu olursa olsun ,gözlerini kapattığın anda sana huzur olarak geri döner. Bu yüzden insan hayalleri var olduğu sürece anlamlı bir hayat sürebilir.
  
  Hayallerimiz ,çevremizdekilere belki çok boş ve anlamsız geliyor olabilir.Ama siz hayallerinize tutunduğunuz da elde etme ümidindeyken  bile bu size mutluluk veriyorsa; diğerlerinin ne dediğine tam da bu noktada kulak tıkamalı.
 Önemli olan sensin.Bu senin hayatın.Sen mutluysan sorun yok.Hayallerine tutun ve mutluluk seninle olsun🤗

5 Temmuz 2018 Perşembe

I Can See Your Voıce 🎤 / Korea



 6 yarışmacı, jüri karşısında çeşitli aşamalarda performans sergiliyor.Sabit bir  jürinin karşısında her hafta değişen idol grupları ,jüri oluyor.Birbirlerini, yarışmacıların müzik kulağı olamayan veya yetenekli olan hakkında ikna etmeye çalışıyorlar.

   İlk aşamada yarışmacı iki kimliğe bürünüyor.Jüri ise yarışmacının hangi kimliğe daha uygun oduğunu dış görünüşünden analiz ederek bulmaya çalışıyor.Duruşundan bile yorum yaparak hangi kimliğe ait olduğunu bulmaya çalıyorlar.Mesela bir omuzu diğerine göre daha aşağıda ise, bu kişinin gitar çaldığını anlayıp yetenekli olarak seçiyorlar.


İkinci aşamada, yarışmacılar dudak senkronizasyonu sağlayarak playback yapmaya çalışıyor.Ekipten biri ile düet şeklinde playback yapılıyor ve hangisinin gerçekten o şarkıyı söylediğini, jüri bulmaya çalışıyor.

  Üçüncü aşamada ise;her yarışmacı  için sabit jüriden birisi savunma yapıyor.Savunmacılar,yarışmacıların müzik kulağı olmasa ya da yetenekli vokalistler olsada , yetenekli olduğuna dair konuk jüriyi ikna etmeye çalışıyor.Sonuç olarak konuk jüri,
müzik kulağı olmadığını düşündükleri yarışmacıları eleyerek  son kalan kişi ile düet yapıyor ve o kişi kazanmış oluyor. Bu kişi müzik kulağı olmayan biri olsa da😊

  Benim bu programa  ilgimi çeken video buydu. ‘Dış görünüşe aldanılmamalı ‘nın ispatı. 😊

                                       

 Bizde ki O Ses Türkiye gibi bir çok ülkede yayınlanan bir program aslında.Ben Kore versiyonunu izlemeye başladım. Kore de 5 sezondur yayınlanıyormuş. Ancak her bölümün türkçe alt yazısı yok.😐

 Açıkcası gözlem yeteneğinizi geliştirecek bir program.İzlerken sizde analiz yapıyor onlar gibi yetenekliyi bulmaya çalışıyorsunuz.Bazen o kadar inandırıcı oluyorlar ki nasıl ya nasıl yetenekli olamaz bu yarışmacı dedirtiyor.Lafın özü, eğlenceli bulduğum bu programı sizlerle de paylaşmak istedim😊

                                       

                                       

                                       
   

18 Haziran 2018 Pazartesi

Mim / Kitaplar Kalbimden Vurur

Sevgili Tuğçe, beni yine güzel bir etkinlik için mimlemiş. Çok güzel sorular varmış. İşte benim cevaplarım :)

1.Okumayı size sevdiren  ne oldu?

Belirli bir olay yok aslında. Her kitabın, bambaşka dünyaya açılan bir kapı olduğunu fark ettiğimden beri kitap okumayı seviyorum.

2.Hiç bir kitabı sayfalarını çevirerek biriyle okudunuz mu?

Hayır okumadım.Ama düşününce ilginç bir deneyim olurmuş.

3.Yolculuğa giderken yanınıza kaç kitap alırsınız?

Genelde bir tane yeterli olur.Uzun süreli bir yolculuksa e-kitaplar devreye girer.

4.Asla okumam dediğiniz kategori nedir?

Asla okumam demiyorum ama siyaset konulu kitaplar hiç bir zaman önceliğim olmaz.

5. Kitapları renklerine göre mi, alfabeye göre mi sıralarsınız?

Yazarlarına göre ayırırım.

6.Okurken size eşlik edecek bir hayvan ister miydiniz?

Tecrübe etmiş biri olarak kedi isterdim .Ama mümkünse uyuyorken. J Çünkü uyanıkken odaklanmak zor olabiliyor.Ya elin kolun ya da kitap sayfaları kedinin dişlerinden nasibini alıyor.Bir süre sonra  kitap okumak,onunla oynamaya dönüşüyor.

13 Haziran 2018 Çarşamba

The Garden of Words/ Anime Film

                                                 

                                                           Japonca adı:  Kotonoha No Niwa 

Takao, insanlarla pek fazla iletişim kurmayan içine kapanık bir çocuktur. Hobi olarak ayakkabı tasarımı yapmaktadır.Japon bahçe stili ayakkabılar dikmektedir. 

Yağmurlu bir günde okulu asıp parka gider.Burada kendinden yaşça büyük Yukino adlı bir kadınla tanışır. Bir  süre sonra yağmurlu günlerde burada karşılaşmaya başlarlar. Takao, Yukıno’yu düşünerek ona bir ayakkabı tasarlamaya başlar.Zamanla yakınlaşırlar.Ancak yağmur sezonu sona erdiğinde,ikilinin yolları ayrılır.Bir süre sonra hiç beklemedikleri bir durumda yolları tekrar kesişir.

Ray Bradbury / Mars Yıllıkları


Kitap ismiyle de bağlantılı olarak; 1999 -2026 yılları arasında yaşananları anlatan  bir yıllık şeklinde oluşturulmuş.İnsanların Mars'a gidip yerleşmesini  ve oradaki Marslılar ile etkileşimini konu alıyor.Toplamda birbiriyle bağlantılı   28 öyküden oluşuyor.Bir kaç yıl ara verilerek yazılmış olduğu için bazı yerlerde kopukluklar yok değil ama yine her  hikayenin  güzel bir mesajı var. İnsanların bencilliklerine, güzel olanı hırsları yüzünden nasıl mahvettiklerine dikkat çekiyor.
Yani kitap, bize yine bizi anlatıyor.İçimizde ki  bitmez tükenmez aç gözlülükle gittiğimiz her yeri yıkabileceğimizi,nasıl mahvedebileceğimizi anlatıyor.
 Marslıların,Dünyalıları uzaylı olarak görmesi de güzel bir ironi olmuş. Bradbury, bu öyküleri 1949’lu yıllarda, henüz insanoğlu  aya adım bile atamamışken kurgulamış.Bu durum da bana, bu nasıl bir zeka, nasıl bir öngörü diye düşündürüyor.Sanırım artık  Ray Bradbury hayranı oldum ,diyebilirim.       

2 Haziran 2018 Cumartesi

Marıe Lu / Warcross-Bir Sanal Gerçeklik Oyunu


 
  Hideo Tanaka NöroLink isimli bir sanal gerçeklik gözlüğü icat etmiştir.İnsanlar  bu gözlüğü taktıkları anda Warcross adındaki sanal bir dünyanın bir parçası oluyorlar.İstedikleri karakterle bürünüp özgürce dolaşabiliyorlar.
Emika Chen ise,çok yetenekli bir hackerdir.Parasal sıkıntılar ile boğuşurken ödül avcılığı yapmaktadır.Devletin karşılığında para ödülü verdiği bu iş; yasadışı olarak bahis oynayan Warcross oyuncularını yakalamaktır.  
  Oyunda Warcross Şampiyonası denilen bir tür turnuva vardır.Warcross oyuncuları takımlar halinde birbirlerine karşı yarışırlar.Amaç karşı takımın cevherini ele geçirmektir.Şampiyonanın açılış oyununda beklenmedik bir olay olur.Emika, değerli bir güçlendiriciyi çalıp satmak için illegal yolllarla oyunu hackler ve oyuna sızar.İşler yolunda gitmez ve kimliği açığa çıkar. Bir anda tüm dünyanın konuştuğu isim olur.Bu olay sonrası oyun kurucusu Hideo ,Emika’ya ulaşıp ona reddemeyeceği bir teklif sunar.Emika’ya oyundaki güvenlik sorununu çözmek için  şampiyonaya ajanı olarak katılmasını teklif eder.Emika bir çaylak olarak şampiyonaya katılır.Kendisini usta oyuncularla birlikte Warcross mücadelesinde bulur. Ancak  artık mesele para veya oyunu kazanmaktan çok daha fazlasıdır.Bir taraftan Warcross’u yok etmek isteyenlere karşı Hideo’ya ajanlık yaparken,bir taraftan da Hideo ile ilgili gerçeklerle yüzleşir.
  Kitabı okumayan kalmamıştır herhalde. Nedenini  bilmiyorum ama çok fazla popülerken bir kitabı okumaya elim gitmiyor.Mesela iyi olduğunu düşündüğüm yazarların kıyıda köşede kalmış kitaplarını,okumayı daha çok seviyorum.Öylesi,sanki herkes fark etmemiş de tek ben fark etmişim,bir hazine bulmuşum gibi hissettiriyor.Her neyse o yüzden,yeni okudum bu kitabı.

  Sürükleyici ,müthiş bir kurgu olmuş.Böylesi bir evreni kurgulamak zeka işi bence. Gerçek dünyada oluşturduğu kurgu yanında sanal dünyada ki kurguda çok iyi,hiçbir tutarsızlık hissettirmiyor. Zaten Marie Lu yazar olmadan önce video oyunları geliştiriyormuş.Yani bu konularda teknik bilgisi de var.

  Günümüz teknolojisinde, VR  gözlükleriyle oynanan oyunlar zaten mevcut.Belki beni heyecanlandıran kurgunun gerçekleşmeyecek bir durum olmaması 
olabilir.Gelecekte kendimizi böyle bir kurguda bulmamız o kadar 
da ütopik değil bence.

 Kitabın beni etkileyen bir diğer yanı da kötü karakterlerin içindeki İyilik oldu. Aslında o kadar da kötü değillermiş ya her şeyin bir sebebi varmış diye düşündürmesi. Hideo’nun gerçekleriyle güzel bir ters köşe yapmış.Sonunda kötü olarak düşündürdüğü karaktere bile sempati  duymamıza olanak sağlıyor.Seri kitap olduğu için baş karakteri müthiş bir ikilemde bıraktığı yerde kitabı noktalamış.Bizi de merak duygumuzla  baş başa bırakmış.İkinci kitabı sabırsızlıkla bekliyorum.2018 ‘in ikinci yarısında yayınlanacak deniliyor. Kitabı geç okumam bu yönden bir avantaj oldu.Bekleme sürem daha az olacak. J
 Marie Lu’nun okuduğum ilk kitabı oldu.Warcross ile iyi bir yazarla da tanışmış oldum.

                                                ALINTILAR

Avım için uzun süre beklemem gerektiği zamanlar içinse kitap taşıyordum. Şarjımı bitirmeyen bir eğlence daima çantada taşınmaya değerdi.’ 

‘Ölümün, şimdiki zamanla geleceğiniz arasında dikkatlice çizdiğiniz bütün çizgileri kesip atma gibi bir huyu vardı.’ 

‘Birileri bilim gerçeği yapana dek her şey bir bilim kurgu efsanesidir.’

‘Herkes dünya barışını sözde destekler gibi görünür," dedi Hideo. "Kendilerini iyi göstermek için anlamsız sorulara hoş bir cevap olarak kullanırlar bunu.’ 

29 Mayıs 2018 Salı

Paulo Coelho / Veronika Ölmek İstiyor




  Simyacı kitabı ile bilinen Paulo Coelho’dan  hayata dair anlamlı bir kitap.
 Veronika,hayatın sıradanlığından bıkmış mutsuz bir kadındır ve ölmeye karar vermiştir.Bir gün, uyku hapları içerek  intihar eder.İçtiği ilaçlar yüzünden kalp krizi geçirir.Uyandığında kendisini bir akıl hastanesinde bulur.Doktor kalbinin geri döndürülemez hasarlar aldığını, ancak bir hafta dayanabileceğini söyler.
 Veronika, başta bu duruma mutlu olsa da hastanede geçirdiği bu bir hafta süresince yaşamayı istemeye başlar.Burada tanıdığı insanlar ona hayatın hala yaşanılabilir olduğunu fark ettirir. Şizofreni hastası Eduardo ile yolları kesişir ve birbirlerine aşık olurlar.Veronika artık ölmek istemez.
  Bu arada doktorun sakladığı bazı şeyler vardır.Bir deney üzerinde çalışmakta ve kitap yazmaktadır. Veronika gerçekten ölecek midir? Artık yaşamayı isterken onu ne gibi süprizler bekliyordur? Tüm bu soruların cevapları kitapta.

25 Mayıs 2018 Cuma

Mİm / Ben Bunu Yazamam




     
 Merhabalar.Sevgili Sade ve Derin ‘in tavsiyesi mim yazımla geldim. 

  İnsana biraz öz eleştiri yaptıran, biraz da kendine olan farkındalığını arttıran bir soru. 
                                          
                              ‘Ben Ne yazabilirim?/ Ne yazamam?’

  Bu soruyu üstüne uzun uzun düşünmeden cevaplayacağım.Aklıma ilk gelen kelimelerimle.                                                                               
                                            ‘ Ne yazabilirim?’ 

  Sorusuna cevabım, Bilim kurgu, fantastik macera içeren her şey  (kitaplar,filmler,kendi hayal dünyam, olmasını istediğim ütopik dünyam vs.) hakkında. Bilim ve sanatla ilgili  kıyısından köşesinden ilgimi çeken her şey hakkında yazabilirim. Haa ne kadar okumaya değer olur orasını bilmiyorum. J
  
  Yazdıklarım bir yerde birilerinin ilgisini uyandırabiliyor mu henüz emin değilim. Ancak şu sıralar bunu yapabilecek öz güvene ve cesarete sahibim.Genel olarak sessiz bir yapım vardır. Söyleyeceklerimi her zaman asgari kelimelerle dile getirmeyi tercih ederim. Ama artık  böyle olmak istemiyorum.Daha çok konuşmak,düşüncelerimi,fikirlerimi yüksek sesle söylemek istiyorum. Kelimeleriyle bana umut olan insanlar gibi  bende bir gün birilerine kelimelerimle umut olmak istiyorum.Bu yüzden yazmaya devam etmek istiyorum.

                                           'Ne yazamam?'

  Buna cevabım direkt, siyaset olacaktır.Siyasetten gerçekten hoşlanmıyorum. Hele ki kendisiyle aynı görüşte değilsem bana kendi doğrusunu kabul ettirmeye çalışan kişilerle konuşmaktan çarpı 100 kere hoşlanmıyorum. Takip de etmediğim için uzun uzun siyaset parçalayacak bilgim de yok zaten, bu yüzden asla siyaset hakkında yazamam.
  
  Bir de duygusal yazılar yazamıyorum. Duygularımı ifade edebilen kelimelerim;henüz düşüncelerim gibi,özgürlüğü ellerine alamadılar. Onunda zamanı vardır elbet. Aslında şiir severim.Günümüz facebook sözü tarzı şiirleri değil ama eskilerin Fuzuli'si ,Mevlana'sı, Yunus Emre'sinin dili. Onlardaki o inceliği seviyorum. Az kelimeyle, çok söz söyleme işi takdir edilesi gerçekten. O şiir dili yeteneğinin benim kalemimde de olmasını isterdim.

Ben de sevgili birpemsever'i mimliyorum :) O neler yazacak merakla bekliyorum.

20 Mayıs 2018 Pazar

Rıch Man



 Lee Yoo Chan (Suho) Bilişim teknolojisi şirketi Next In’ın CEO’sudur. Kendi çabalarıyla bu şirketi kurmuştur ve şimdi gençlerin en çok çalışmak istediği şirket olmuştur. Kibirli biridir ve genel olarak insanlara güvenmiyordur.
 Kim Bo Ra (Ha Yeon Soo) memleketi Jeju Adası’dan üniversiteye gitmek için Seul’e gelmiştir.Hayali Next In için çalışmaktır. Bo Ra, Yoo Chan ile tanıştığında her ikisinin hayatları beklenmedik şekillerde değişecektir.
  
Esasında Yoo Chan ile Kim Bo Ra 'nın hayatları geçmişlerinde kesişmiştir. Ama Lee Yoo Chan yüz körüdür ve Bo Ra'yı hatırlamamaktadır. Bakalım esas oğlanımız, kızımızı hatırlayacak mı? 

      Dizi, 2012 yapımı  'Rich Man ,Poor Woman' adlı Japon dizisini uyarlamasıdır.

Şimdi gelelim Suho'ya :) Büyüdü de aktör oldu ya :) Oyunculuğunu  çok çok beğendim.Bu yazıyı sırf bunu söylemek için bile yazıyor olabilirim. 

                                  Öfkesini öyle hissettirdi ki, izlerken ben koltuğa sindim 

 


Mimikler  efsane. Bu diziden önce 'Suho'yu nasıl bir rolde izlemek isterdiniz? ' diye sorsanız, tam da bu karakteri tarif ederdim.


                 
                    Öyle sinirli gözüktüğüne bakmayın aslında, böyle de minnoş biri o :)


 16 bölümden oluşacak bu dizinin henüz 4 bölümü yayınlandı. Her hafta çarşamba ve perşembe günleri yayınlanıyor. Kore dizisi severlere tavsiye :)









18 Mayıs 2018 Cuma

Vıctor E.Frankl / İnsanın Anlam Arayışı



Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını,asıl önemli şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyodu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız ,bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi.Yanıtımızın  konuşma ve meditasyondan değil ,doğru eylemlerden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir.

17 Mayıs 2018 Perşembe

Mathias Malzıeu / Mekanik Kalp


                                 
                                                                       
                                                       Arka Kapak:

Jack dünyanın en soğuk gününde doğar. Ancak kalbi donmuştur. Doğumuna yardım eden yarı büyücü yarı şaman ebe, sakat kalbin yerine bir saat yerleştirerek bebeği kurtarmayı başarır. Jack artık tüm duygusallıklardan uzak durmak koşuluyla yaşayabilecektir: Yani öfkelenmemeli ve en önemlisi de âşık olmamalıdır. Ama küçük bir sokak şarkıcısının kor gibi bakışları, kahramanımızın kalbini çetin bir sınamadan geçirir. Her şeyle karşılaşmaya hazır olan Jack, onu İskoçya’nın koylarından alıp Granada’ya değin götürecek ve ona aşkın eziyetiyle birlikte büyük zevklerini de tattıracak olan, Don Kişotvari bir aşk arayışına atılır.

14 Mayıs 2018 Pazartesi

MİM /ORTAK ÖYKÜ


                                                            Merhabalar 

Berlin Berlin  'in başlatmış olduğu ortak öykü miminde bende bir öykü yazdım.Umarım beğenirsiniz. Beni mimleyen canım arkadaşım Birpembesever' e çok teşekkür ederim:)

                                                            Öykünün tamamı:





  Hayallerimde babam bir kahramandı. Şöyle Superman gibi kötülüklere baş kadıranlardan.Kesinlikle bir gün birisine yardım etmeye çalışırken hayatını kaybetmiş olmalıydı.Hep böyle hayal etmiştim. Ancak bu ölüm yalanıyla benim kahramanımı asıl şimdi öldürdüler.Gerçekten de babam benim düşündüğüm gibi bir kahraman olmayabilir. Hatta tam tersi kahramanların savaştıkları kötü adamlardan da olabilir.
  Ne kadar aptalmışım diye söylenirken,masanın üzerinde duran parıltılı ahşap sandığı fark ettim. Eve geldiğimden beri orada mıydı emin değilim ama şu anda kesinlikle beni kendine çekiyor, onu açmam için yalvarıyordu. Merak etme  dürtüme yenik düşüp sandığı açmak için zorladım.Tabi ki kilitliydi. Bir kaç denemeden sonra pes etmek üzereyken karşı duvardaki aynada bir ışıltı gördüm.
 Ne tür bir bir masalın içindeydim.? Pamuk Prenses masalında mıydık ,Ayna ya bakıp: ’Ayna ayna söyle bana var mı benden daha güzeli mi demem lazımdı?’ Neler oluyordu?
 Aynaya yaklaştığımda latin harfleriyle yazılmış bir yazı gördüm. Uzunca bir süre baktıktan sonra yazının türkçe ama  kelimelerin tersten yazıldığını fark ettim.’Anahtar Sensin’ yazıyordu. ’Ah ne zekice ama !’ diye düşündüm.Daha iyisi olabilirdi.
Ama bir dakika! Bu ne demekti? Anahtar ben miydim?
 Kafamdaki bu sorularla sandığa bir kez daha yaklaştım.Elimi, tozlarını silmek için sandığın üzerinde üç kez sağa sola salladım. İnanmayacaksınız ama sandık üçüncü dokunuşumdan sonra açıldı.Hızlıca kapağını açtım.İçinde birkaç deste mektup vardı.Bunlar annemden gelen mektuplardı.Bir de fotoğraflar vardı.Benim fotoğraflarım.Annem  benim her anımın resimlerini göndermiş babama.İlk adımlarımı atarken,ilk dişlerimin döküldüğü zamanlar,lise mezuniyet günümden kareler ve dahası...
 Demek benden habersiz değildi.Her şeyi biliyordu.Yine de benimle iletişim kurmadı.Bu kadar zaman bizi isteyerek yalnız bırakmıştı. Zihnim bu düşüncelerle boğuşurken gözlerimden yaşlar çoktan akmaya başlamıştı.  Yine de bir yanım ‘Bu resimleri neden saklamış o zaman?’diye soruyordu.Bir sebebi olmalıydı.Belki de gerçek benim düşündüğüm gibi değildi.İçten içe öyle olmasını umuyordum.Bir açıklaması olmalıydı. 
  Bir kaç dakika sonra kapıda ıslak gözleriyle beni izleyen babamı ve Yusuf’u fark ettim. Delirmek üzereydim. Daha fazla kendimi tutamayıp bağırmaya başladım.

Yusuf babama yaklaşıp; ’Baba, her şeyi  bilmek onun da hakkı.Neyle karşı karşıya olduğunu önceden bilmesi  daha güvenli olur. ‘dedi.
Sonraki bir kaç dakika Yusuf’un ağzından çıkan ‘BABA’ kelimesi kulaklarımda çınlamaya devam etti.



 

Çok Bulutlu'nun Günlüğü Template by Ipietoon Cute Blog Design